Bu Bizim Zamanımız! - Gül Zeynep Özgür
“Zaman sanki bir rüzgâr ve bir su gibi aksın”
Zaman… Kendimizi ondan ayrı düşünemediğimiz, çabucak geçiveren, zaman zaman kontrol hissini sorgulatan zaman… Bize imkanlar sunarken bir yandan da “hadi, hadi” diye kolumuzdan çekiştiren... Yetiştirmeye çalıştığımız işler öylece dururken yenilerini eklediğimiz, koşuşturmacalar içinde kendimizi buluverdiğimiz zaman…
Şimdi bir ayı düşünün, saatten bihaber bu yüzden de sürekli geç kalıyor. Derken bir gün ailenin babası duruma el atıyor ve ayı saati öğreniyor. Bu sayede ayı artık okuluna geç kalmıyor. Peki ya kalan boş zaman? O noktada da tekrar aile devreye giriyor ve ayı kalan zamanını boşa harcamasın diye onu bir kurstan diğerine sürüklüyor. Bir de bakıyoruz ki ayı, “tükenmiş ayı sendromu”na yakalanmış! Merak etmeyin, hikâye burada bitmiyor (İlgililer için bkz. Ayı Saate Karşı, Jean-Luc Fromental, Joëlle Jolivet, Redhouse Yayınları,2021) fakat sizce de hikâye buraya kadar da tanıdık değil mi? Her gün bir yerlere yetişmek, ulaşımda geçirdiğimiz saatler, takip ettiğimiz benzer yollar…
Benzer yollar; bir yönüyle sıradanlığı çağrıştırıyor sanki, hepimiz yaşamın içinde benzer yollardan geçiyoruz. Doğup, büyüyüp, okula gidip, işe giriyoruz. Bu süreçte neyi sevdiğimizi bulmaya çalışıyoruz, bizim için doğru olanı, doğru yolu… Yollardan geçerken sanki yolumuzu bulmaya çalışıyoruz. Diğer yandan da benzer yollar demek her gün sergilediğimiz belli davranışlar… Evet, bildiniz: Rutinler! Peki sizce rutinlerimiz yalnızca bize ait davranışlar mı? Yoksa romantize etme arzumuz sebebiyle rutinleri yanlış mı anlıyoruz?
Rutinlerimizin hayatımızdaki rolü, eklediğimiz yeni rutinlerle kendimizi kapana kıstırışımız… Endişeli Psikolog, “Rutinlere Geri Dönmek” (Endişeli Psikolog, Zeynep Ozgen, 2024) podcastinde bu alanlara değiniyor. Bu sayede rutin kavramını tekrar anlamlandırıyoruz. Rutinlerin anlamı önemli çünkü rutinler bir yönüyle zamanı nasıl yönettiğimiz anlamına geliyor. Zamanı yönetiş biçimimiz de yavaş yavaş bizi belirliyor.
Zamanı yönetmekten bahsettik madem, zamanı yönetme sorumluluğu bize ait. Kabul, öte yandan uyaranları ne yapacağız? Sosyal medya, ölçüler ve ölçütler, bizim olmayan yarışlar…Bunların zaman yönetimimizde etkisi nedir? Her biri başlı başına birer zaman yiyicisi değil mi? Elbette insan bir yönüyle “zaman tüketicisi” ama ipler kimin elinde? İnsanın, modern insanın ve günümüzün zihni bulanık postmodern insanının çekiştireni pek bir bol! Bu çekişmeden sıyrılmak için de durup düşünebilmek gerek: Kendimiz, zaman ve yaşam üzerine…
Bir diğer yönüyle de zamana diren(ebil)mek “Bu Bizim Zamanımız” denildiği ölçüde mümkün sanki… Verilen yüksek uğraşın sonunda bu bizim zamanımız diyebilmek…
Zamanınıza sahip çıkmanız dileğiyle! Tik tak, tik tak!